Site İçeriği Hakkında
Eşim, yazar ve senarist olduğu için, kendisine kişisel bir blog sitesi açmak istedi. Tabiki bu işin teknik kısmını da, ben üzerime devraldım. Uzun bir süredir de, elimden geldiğince, temasıymış, eklentileriymiş, seosuymuş, öğrenmeye ve bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Yani uzun bir zamandır, blok sitesi yapıyorum, ama yazmıyorum. Bu arada, heves edip kendime de kişisel bir blok sitesi hazırlamıştım zaten. İçinde bir sürü eklenti, altında küçük bir ziyaretçi sayacı olan, içeriği bomboş bir site. Eşim bir gün "Niye hiç bir şey yazmıyorsun ki?" dedi, ve beni yazmaya ikna etti. İşte blog yazarlığının, benim için en zor kısmı da, bu aşama oldu. Ne yazayım? Neler yazacağım? İçeriği neler olacak? Ne yapacağını bilemeyen her insan gibi, sağıma soluma bakınmaya başladım. Çok güzel sitelerle karşılaştım. Böylece blog yazarlığından önce, blok okurluğuna başlamış oldum. Bu süre zarfında, pek çok kere yazarlık konusunda, hevesimin kırıldığını, söyleyebilirim. Bunun yanında, pek çoğununda içeriğinin, aynı olduğunu gördüm. Blok yazarlığından para kazanmak, blog sitesi nasıl açılır? Şu eklenti nasıl yapılır? Adsence hesabı, reklam geliri, mecburen öğrenmek zorunda kaldığım, öğrenmeye çalıştığım, aslında hiçte haz almadığım konular. Bu mecradan para kazanmak gibi bir fikrimde, hiç bir zaman olmadı. Bunun yanında, Teknoloji haberleri, gündem ve Sosyal içerikli yazıları da, her ne kadar takip etsem de, bu konular hakkında da yazmaktan, pek hoşlanacağımı sanmıyorum. Bende, kendi hoşuma giden konularda yazmaya karar verdim. Peki benim ilgi alanıma giren konular, başkalarının da ilgisini çeker miydi? Yazdıklarım, okunur muydu? Hala daha bilemiyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, bunu pek de önemsemiyorum aslında. Bu yüzden, burada yazacaklarım, ilgi alanıma giren, takip ettiğim, araştırdığım, okuduğum, en azından hakkında bir iki satır yazacak kadar, bilgim olan konular olacak. İşte tamda burada, altını çizmek istiyorum ki, ben Ne bir Tarihçiyim, Ne bir Bilim Adamıyım, Ne bir Film Eleştirmeniyim, Ne Profesyonel bir Sanatçıyım, ve sürüp gider. Bu konularda otorite olabilmek için, tabiri caizse, çok ekmek yemek gerekir, farkındayım. Yazdıklarım, ilgi duyduklarımdır. Hakkında bir şeyler öğrenmek için araştırdığım, okuduğum, eğer bir kaç bilgi kırıntısı alabildiysem, kendi akıl süzgecimden geçirdiğim, ve sizlerin akıl süzgeçinize sunduklarımdır.
Biraz Nostalji, Biraz Ben
1972 İzmir doğumluyum. Memleket o zamanlar daha mı güvenliydi? Yoksa anne babalarımız daha mı vurdumduymazdı? Bilinmez, sokağa çıktık mı, hava kararana kadar dönmezdik. İzmir’in mahalle aralarında, o bahçe senin bu bahçe benim, koşuşturup dururduk.
80’li yıllar; Türkiye’mizin buhranlı ama çocukluğumun huzur dolu yılları. Kol saatlerindeki minnacık düğmelere basarak, araba yarışı diye çizgileri hareket ettirdiğimiz, bunada “vay anasını teknolojiye bak” dediğimiz yıllardı.Ne İnternet, ne cep telefonları, ne de akıllı telefonlar, Henüz hiç biri yoktu.
Televizyonlar zaten ayrı bir konu. Malum, tek kanal. Aksam saat 19-20 gibi açılır, gece 24 te kapanırdı. Hafta sonları ise, uzun bir dönem 17 gibi acildi, sonra 13 oldu, sonra sabah 10 oldu. Giderek daha erken açılmaya, daha geç kapanmaya başladı. Yine çok uzun süre siyah beyaz, kılçık antenle bazende karlı, İzmir’de zaman zaman, TRT’yi bile net seyredemezken, yıllarca Yunanistan’ın EPT’sini, ayna gibi seyrettik durduk. Sonra EPT 2 de çıkınca, sevinelim mi üzülelim mi bilemedik. Bir çocuk olarak, EPT’ nin en sevdiğim programları da reklamları ile çizgi filmleriydi. Ne kadar çok çizgi film gösteriyorlardı öyle. Bizlere, yıllarca yunan EPT'sini seyrettirdiler. Bazen babam kazardı, "kapatın su yunanın kanalını" derdi. Hatta zamanla, Yunancayı bile, çatpat sökmeye başlamıştık. Günümüzde birilerinin, biz İzmirlilere gâvur demesinin sebebi, belki de budur. Bilemedim simdi. Başka daha ne olabilir ki? Uzaktan kumanda da yoktu o zamanlar. Biz çocuklara söylerlerdi, oğlum, televizyonu aç, televizyonu kapat, sesini aç, sesi kıs, oğlum fişini de çek, tutarken dikkat et. Eğer ki görüntü kötüyse veya parazitliyse, babam kalkardı; netlik, kontrast, frekans ayarları, bilgi ve tecrübe, haliyle olgunluk ve yaş gerektiriyordu. Daha TRT açılmadan, TV'nin karsısına geçip, EPT"yi seyreder, sonra bizimkine çevirip, açılış seremonisini beklerdik. TIRT yazısı, hayır yanlış yazmadım, öyle derdik. TIRT yazısı çıkınca, askerlerin tören merasimi ile istiklal marşı okunur ve TRT yayına başlardı. Neredeyse rutin olarak her gün izlerdik. Önce TIRT, sonra merasim, istiklal marşı ve açılış, spiker, çocuk programı, haberler, sonra bir film veya bir dizi, güne bakış ki biz, yıllarca kele bakış dedik, Allah rahmet etsin adama, gece haberlerini sunardı. Sonra merasim, istiklal marşı ve TIRT. Biz bazen TIRT'tında bitmesini beklerdik. Sonraysa, Evrenimizden gelen, büyük patlamadan arta kalan, o radyo dalgaları...
Bugünkü teknolojiden, medyadan ve iletişimden çok çok uzaktık. Bunlara birde Askeri darbe, sokağa çıkma yasakları, planlı, uzun süreli, elektrik kısıtlamaları gibi olumsuzluklar da eklenince, o dönemin biz çocukları, biraz değişik büyüdük. O zamanların çocuklarının, şimdilerde biraz eserekli olmalarının nedeni işte bundandır. Çok az şey seyrettik, Ama şimdi aklımızda kalanların çoğu, hep o zamanlar seyrettiklerimiz. Şimdilerde, bazen iki hafta önce seyrettiğimi bile hatırlayamıyorum.O zamanlar benim için en büyük yenilik, en büyük değişiklik bilim kurgu yapımlarıydı. 2'nci dünya savaşından sonra yaşanan bilim kurgu patlaması, tamda o zamanlar ülkemize ulaşmıştı Bizde Uzay gemisi Atılgan olarak gösterilen Star Trek, Uzaydan Gelenler olarak yayınlanan UFO, Biyonik Adam veya 6 milyon dolarlık adam, Steve Houston, Space 1999 yani Uzay 1999, Logan’ın Kaçışı olarak seyrettiğimiz Logans Run, Robin Williams’ın ün kazandığı Morg ile Mindy, Savaş Yıldızı’nın ne olduğunu öğrendiğimiz Battle Star Galactica’nın ilk kuşağı, 25 Th Century yani 25 nci Yüzyıl, herkesin bildiği Yıldız Savaşları, yani Star Wars’ın ilk üçlemesi, Yaratık olarak çevrildiğinde yadırgadığımız Alien serisi... Ve adı daha aklıma gelmeyen pek çok bilim kurgu yapım ile o yıllarda tanıştık. Carl Sagan’ın Cosmos, Kaptan Jacques-Yves Cousteau’nun Sesiz Dünya belgeselleri ile ufkumuzu genişlettiğimiz yıllardı. Bu günkü gibi, bilim ve bilim kurgu konulu yüzlerce dizi, fim, oyun ve belgesel yoktu. Bu kavramlar, günümüz çocukları için, gayet doğal ve sıradanken, bizim çocukluğumuzda, çok etkileyici, şaşırtıcı ve gizem doluydu. Merak ettiğimiz bir konuyu öğrenmek istediğimizde, soracak bir Google’ımız dahi yoktu. Bizim, içinde aradığımız hiç bir şeyi bulamadığımız, renkli güzel resimleri olan, kuşe kâğıtlara basılmış, bir o kadarda ağır ve pahalı, ansiklopedi’lerimiz vardı. O zamanlar, babalarımız her şeyi bilmek zorundaydı. Alien’in ilkini seyrettiğimde de, Star Warsin ilk filmini seyrettiğimde de daha küçücük bir çocuktum. Yaş olmuş 45. Aradan yıllar geçmiş. Bir çağ bitmiş, yeni bir çağ başlamış. Abartı değil Milenium’u geride bırakalı tam 17 yıl oldu. Marduk geleli, yani tüm çağlar biteli, 5 yıl geçti.
Geçenlerde 45 yaşındaki halimle yine bir Alien seyrettim. Ama bu seferki 5'ncisi. Alien Covenant. Bundan bir ay önce de Star Wars’in 8'ncisini seyretmiştim. Rogue One. Maymunlar Cehennemi'nin de bilmem kaçıncısı su an gösterimde. İste böyle, hep bir sonraki filmi veya bölümü bekleyerek geçti ömrümüz. Şimdi de heyecanla Alien'in 6'ncısını, Star Wars'ın da 9'ncusunu bekliyorum. Her ikiside çok heyecanlı bir yerde kaldı.
İşte bukadar. Artık tüm hikâyemi okudunuz. Beni çok iyi tanıyorsunuz
.
Bu arada, bitirmeden bir iki bilgi daha vereyim. Tarihe de çok meraklıyım. 80s 70s 60s Amerikan Tarihi, Roma Tarihi, Antik Çağ, Tarih öncesi, Karanlık Çağ, Mezozoik, Jurasic… Taa Kambriyen Patlamasına kadar gider. Ama şimdi girmeyelim, çok uzun sürer. Bilim kurguyu zaten söylemiştik. Bunun yanında Bilim, haliyle Astronomi. Yalnız Astroloji ile hiç ilgim yoktur. İnanmam da, sevmemde, hoşlanmam da. Resim yapıyorum. Akrilik ve daha çok tual üzerine yağlıboya. Henüz kendi tarzımı yakalayabildiğimi sanmıyorum. Bunun için çok fazla çalışmam, çok fazla resim yapmam, deneme yapmam gerekiyor. Şöhreti genç yaşta yakalamak istediğim için, sabredemeyip, emekli olmayı bekleyemedim. Ama bu seferde, resim için yeterince boş vakit yaratamıyorum. Oyun oynamayı da çok seviyorum, playstation değil ama steam’de hatırı sayılacak miktarda oyunum ve özellikle takip ettiğim bazı seriler var. Seviyorum ama sadece sevmekte yetmiyor tabiki. Bunada son zamanlarda fazla vakit ayıramıyorum. Bu kadar vakit sıkıntısı çekerken, şimdi birde bu blog işine daldım. Eskiden yazıyordum. 20 yıl kadar oldu, yazmaktan çok uzağım. Başlarda cümle kurarken bile çok zorlandığımı, uygun kelimeleri bulamadığımı fark ettim. Ama sanırım giderek daha iyi olacak. Yazının bu bölümlerine doğru, yavaş yavaş ısınmaya başladığımı söyleyebilirim. İnşallah üstesinden geleceğim. Çünkü sizlere anlatmak istediğim çok şey var. Hatta yazmak yetmez birde youtube kanalı açmayı düşünüyorum. Zaman en büyük sorun ve en değerli şey. Yinede, kaplumbağa misali, yavaşta olsa, sabırla yol almayı planlıyorum.
Bu arada, bitirmeden bir iki bilgi daha vereyim. Tarihe de çok meraklıyım. 80s 70s 60s Amerikan Tarihi, Roma Tarihi, Antik Çağ, Tarih öncesi, Karanlık Çağ, Mezozoik, Jurasic… Taa Kambriyen Patlamasına kadar gider. Ama şimdi girmeyelim, çok uzun sürer. Bilim kurguyu zaten söylemiştik. Bunun yanında Bilim, haliyle Astronomi. Yalnız Astroloji ile hiç ilgim yoktur. İnanmam da, sevmemde, hoşlanmam da. Resim yapıyorum. Akrilik ve daha çok tual üzerine yağlıboya. Henüz kendi tarzımı yakalayabildiğimi sanmıyorum. Bunun için çok fazla çalışmam, çok fazla resim yapmam, deneme yapmam gerekiyor. Şöhreti genç yaşta yakalamak istediğim için, sabredemeyip, emekli olmayı bekleyemedim. Ama bu seferde, resim için yeterince boş vakit yaratamıyorum. Oyun oynamayı da çok seviyorum, playstation değil ama steam’de hatırı sayılacak miktarda oyunum ve özellikle takip ettiğim bazı seriler var. Seviyorum ama sadece sevmekte yetmiyor tabiki. Bunada son zamanlarda fazla vakit ayıramıyorum. Bu kadar vakit sıkıntısı çekerken, şimdi birde bu blog işine daldım. Eskiden yazıyordum. 20 yıl kadar oldu, yazmaktan çok uzağım. Başlarda cümle kurarken bile çok zorlandığımı, uygun kelimeleri bulamadığımı fark ettim. Ama sanırım giderek daha iyi olacak. Yazının bu bölümlerine doğru, yavaş yavaş ısınmaya başladığımı söyleyebilirim. İnşallah üstesinden geleceğim. Çünkü sizlere anlatmak istediğim çok şey var. Hatta yazmak yetmez birde youtube kanalı açmayı düşünüyorum. Zaman en büyük sorun ve en değerli şey. Yinede, kaplumbağa misali, yavaşta olsa, sabırla yol almayı planlıyorum.
Son olarak, bayanlar, özellikle genç bayanlar, eminim çok üzüleceklerdir ama 10 yıldır evliyim ve eşimi çok, çok, ama çok seviyorum. Hayatım, yaşam enerjim, moral kaynağım, ilacım ve huzurum. İki aydan az bir zaman sonra, Allahın izniyle, inşallah kızımızı da kucağımıza alacağız,.
Hepinize sevgiler saygılar. Tekrar görüşmek üzere. 20.06.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder